Gürkan Özsoy Blog
Tamamen Kişisel
Aşk Acısı Çekenlere Öneriler
Bundan tam 11 sene önce hayatımın en ciddi gönül kırgınlığını yaşadım. Sonu ihanetle biten maceram bana çok şey öğretti. Ama görüyorum ki özellikle genç arkadaşlar arasında bu tecrübeyi aynı benim gibi yaşayan ve bundan kurtulamayanlar var. Bu sebeple tecrübelerimi yazmak istiyorum. Elbette kimin ne çektiğini veya şu an nasıl hissettiğini bilemem. Bu önerilerimle yaralara %100 merhem olabileceğimi de düşünmüyorum. Ama benzer durumda yaşanabilecek duygular üç aşağı beş yukarı benzer olabileceği için, tecrübelerimin büyük oranda aşk acısı veya gönül kırgınlığı yaşayan arkadaşlarımın işine yarar diye düşünüyorum.
Mutlu zamanlar geçirdiniz ama öyle bir an geldi ki, o mutluluğun zerresi kalmadı. Kendinizi aptal yerine konmuş, ne yapacağınızı bilmez halde ve çaresiz hissediyorsunuz. Yaşamak adeta acı veriyor. Hiçbir şeyden keyif almıyor, kendinizi sürekli yorgun, huzursuz ve uykusuz hissediyorunuz. Kulübe hoş geldiniz! Aşk acısı çekenler derneği olarak, hepimizin ortak özellikleri neredeyse az önce saydıklarımdan ibarettir.
Peki bütün bunca şey yaşandıktan ve enkaza döndükten sonra böyle yaşamak kader mi?
Tabii ki değil. Yapılacak şeyler var. Aşağıda yazacağım “yapılacaklar” hiç kolay değilmiş gibi görünecektir ama aslında yapılması çok kolay şeylerdir. Sadece karar vermeniz ve yapmanız gerekir.
- Kabullenin: Her ne olduysa oldu; artık biten bitti, giden gitti. Öncelikle bunu kabul etmekten başka seçeneğiniz yok. Gidenin peşinden koşmak sadece zaman kaybı ve kendinize eziyet etmek olur. O yüzden durumu kabullenmek en iyisidir.
- Toparlanın: İnsan emek verdiği, zaman ayırdığı bir şeyin karşılığını hep ister. Fakat bunu almak her zaman mümkün olmaz. Üzerine titrediğiniz bir ilişkinin acı şekilde bitmesini gururunuza yediremiyorsunuz. Kim olsa bu şekilde bir kızgınlık ve hayal kırıklığı hali yaşar. Hiç kimse emek verdiği ve zaman ayırdığı biri tarafından yüzüstü bırakılmayı kendine yakıştırmaz. Ama artık olan olmuştur ve emek verip zaman ayırdığınız kişiyle kanlı bıçaklı olmuşsunuzdur. Size düşen, düştüğünüz noktada ayağa kalkıp yolculuğunuza devam etmektir. Böyle söyleyince sanki çok kolaymış gibi görünüyor, farkındayım. Ama gerçekten kolay! Durumu kabullenmediğimiz, üstüne kızgınlık ve hayal kırıklığı yaşadığımız için ayağa kalkamıyoruz. Bu durum bizi sürekli “ben bunu hak etmedim”, “bunu bana nasıl yapar” gibi düşüncelerin kısır döngüsüne sokuyor. Bu döngüyü kıramadığımız için de toparlanmamız zaman alıyor veya hiç toparlanamayacakmışız gibi geliyor. Bu döngüyü ne kadar çabuk kırar ve ne kadar çabuk toparlanırsanız aşk acısından o kadar çabuk kurtulursunuz.
- Önyargılarınızdan sıyrılın: Durumu umutsuz yapan durumlardan biri de önyargılarımız. Aldatıldıktan veya terk edildikten sonra, bir daha asla kimseye güvenmeyeceğim veya bir daha asla kimseyi sevmeyeceğim gibi olumsuz önyargıların sahibi olacaksınız. Bu durum, zaten kırılan ve dağılan psikolojinizi daha da alt üst edecek. O yüzden önyargılarınızdan sıyrılın! Sizi aldatan veya terk eden veya bir şekilde ayrılmak zorunda kaldığınız erkek veya kadın, bu dünyadaki tek seçeneğiniz değildir. Buna inanın. Dünyada milyarlarca insan var. Bu insanların içinde asgari düzeyde kafanızın uyuşacağı, anlaşabileceğiniz, “bu insan resmen benim ruh eşim” diyebileceğiniz en az bir insan var. İnanması zor veya böyle bir insana denk gelmek imkansız diyebilirsiniz ama bu böyle. O yüzden kendinizi şartlamayın. Bir dahaki sefere hayatınıza alacağınız insan için kıstaslarınızı aşağıya çekebilirsiniz. Örneğin aynı anda; “hem 1.80 boy, hem yakışıklı, hem kaslı, hem zengin bir beyaz atlı prens” beklemek yerine, sizi gerçekten seven, gözünüzün içine bakan, size dokunmaya kıyamayan bir erkeğe şans vermeyi düşünebilirsiniz (aynı şey kadın için de geçerli).
- Ders çıkarın: Bundan sonraki süreçte hiçbir şeyi hayatınızın merkezine koymayın. En azından o şeyle artık kopmaz bağ kurana kadar… Örneğin biten ilişkiniz sonrasında kendinizi zorlayıp yeniden başladınız ve bu sefer sizi çok seven, gözünüzün içine bakan, size gerçekten kıymet veren, sizden başkasını düşünmeyen birine denk geldiniz diyelim. Bu insana şans verin ama onu asla, önceden yaptığınız gibi, hayatınızın odağı haline getirmeyin. Sonuçta karşınızdaki “çiğ süt emmiş” biri. Kendinizi paranoyak yapın demiyorum. Yani sürekli bir aldatılma veya terk edilme durumu yaşayacakmışsınız gibi davranmayın ama en azından karşınızdakinin hata yapabileceğini bu sefer aklınızdan çıkarmayın. Onu hayatınızın merkezi yapmazsanız, o hata yaptığında ve bir kez daha yollarınız ayrıldığında bu kez daha az hasar alırsınız.
- Mantıklı olun: Hiç kimse babanızın oğlu veya kızı değil. İnsanlara geçmişte verdiğiniz veya gelecekte vereceğiniz değeri abartmayın! Olumsuz bir deneyim yaşadıysanız, bundan sonra her şey olumsuz olacak, her ilişkiniz aynıyla neticelenecek diye bir şey yoktur. Kendinizi bu şekilde olumsuz düşüncelere, deyim yerindeyse “triplere” sokmayın. Öte yandan hiç kimse sadece yakışıklı veya güzel diye (aynı şekilde güzel veya yakışıklı olmadığı halde), üstün ahlaka, çeşitli insani özelliklere ve vicdana sahip olmak zorunda değil. Yani insan sanıp sevdim diyerek kendinizi hırpalamayın. Dış görünüşten bağımsız olarak; bir insanın karakter sahibi olması, kişiliğinin oturmuş olması, ne istediğini bilmesi, her yönden güvenilir olması ve aynı anda olgun olması, bence bir ilişki için esas kıstaslar olmalıdır. Dış görünüş elbette önemlidir. Ama her albenisi yüksek ürün kaliteli olacak diye bir şart yoktur. O yüzden seçimlerinizi yaparken daima mantıklı olun. Sonraki ilişkilerinizi görsel ve fiziksel niteliklerden ziyade, daha çok “insani” nitelikler üzerine kurmaya özen gösterin.
- Kendinize zaman ayırın: Özellikle Türkiye gibi ülkelerdeki insanların en büyük sorunu, kendilerine yeteri kadar zaman ayıramamaktır. Hadi evlenince çocuğun sorumluluğu, evin sorumluluğu falan derken insan kendine zaman ayıramaz. Ama olması gereken şey insanın zaman zaman kendisiyle baş başa kalıp, kendisiyle beraber olmasıdır. Bu şekilde kendi düşüncelerinizi dinlemek, geleceğinizi hayal etmek ve bu hayalleri gerçekleştirmek için neler yapacağınızı planlamak, kendinizi rahatlatacak bireysel şeyler yapmak (mesela kitap okumak, doğada/sahilde yürüyüşe çıkmak, eğlenceli bir film izlemek) ve bunları alışkanlık haline getirmek önemlidir. Eğer olumsuz bir ilişki yaşayana kadar bu alışkanlıkları kazanmadıysanız, bundan sonrası için bu alışkanlıkları -ki isterseniz bunların sayısını ve çeşidini artırabilirsiniz, bu size kalmış- kazanmaya bakın. Sizin bir hayatınız var! Bunun idraki içinde olun ve hayatınızı yaşamaya bakın. Biriyle var olmadığınız gibi birinin yokluğuyla da yok olmazsınız.
- Arabeske bağlamayın: Ayrılık veya aldatılma dünyanın sonu değildir. Biriyle ilişkiniz olumsuz bitti diye kendinizi tamamen umutsuz vaka olarak görmeyin. Üzülmeniz, ağlamanız, kızmanız, hayal kırıklığı, güvensizlik gibi pek çok olumsuz duyguyu yaşamanız normal ve anlaşılabilir şeyler ama durumu; “öldüm, bittim, artık yaşayamam” gibi saçma sapan bir noktaya taşımaya hakkınız yok. Böyle bir şey kendinize yapacağınız en büyük zulüm ve haksızlık olur. Kendinize bunu yapmayın!
- Yeniden başlayın: Kıraç’ın zaman isimli şarkısı oldukça anlamlıdır. Der ki:
-
Zaman akıp gidiyor, dur demek olmaz
Dur demek olmaz
Sarılıp da geçmişe avunmak olmaz
Ne sen kalırsın ne de ben bu dünya da
Umudun’ kaybedip pes etmek olmazBir kez olsun çevir yüzün’, bak şu toprağa
Bak şu toprağa
Her gün bir çiçek açıyor, diyor “Merhaba”
Bütün geceler mecbur varır sabaha
Umudun’ kaybedip pes etmek olmazBurada denildiği gibi, pes etmemek ve umutla yaşamak bu süreci atlatmanızın en önemli unsurudur. Her şeye yeniden başlayın. Sevmeye, güvenmeye ve yaşamaya yeniden başlayın. Gezin, sinemaya gidin, yeni kitaplar okuyun, yeni arkadaşlıklar kurun, yeni yerler tanıyın ve görün… Yaşama umudunuzu ve sevincinizi asla kaybetmeyin. Bu dünyada biricik olduğunuzu unutmayın. Hiç değmeyecek bir insana ve onun yaptığına takılıp kalarak kendinize yazık etmeyin!
- Maneviyatınızı güçlendirin veya maneviyata sarılın: Allah’a ve İslam’a inanıyor olabilirsiniz. Bunlara inanıyorsanız zaten bu süreci atlatmak kolay olacaktır. Her şeyden önce benim için hayırlı değilmiş diyerek veya kısmetim değilmiş diyerek konuya bakabilir, ilahi planın size layık göreceği “doğru insanı” beklemeyi düşünebilirsiniz. Bu da en başta dediğim, “durumu kabullenme” noktasına gelmenizi sağlar. Allah’a ve İslam’a inanmıyorsanız da ruhen kendinizi rahatlatmanın bir yolunu bulmalısınız.
- Fedakarlıkların sınırını belirlemekten çekinmeyin: Geçen Twitter’da (şimdiki adıyla X.Com’da) denk geldiğim bir şey vardı. Yazılana göre bir kadın, sevdiği erkeği bırakıp yurt dışına gitmekten ve kariyer yapmaktan vazgeçmiş. Sonra bu kadın, o erkek tarafından terk edilmiş. Üstelik o erkek, kadının yapamadığını yapmış: yurt dışına çıkmış, evlenmiş ve kariyer sahibi olmuş. Kadın ise burada yalnız kalarak mesleği olan doktorluğa devam etmiş. Buradan çıkacak sonuç, hiç kimse için gereksiz fedakarlıklar yapmayın! İnsan sevdiğinin kariyerine engel olmaz, olmamalı. Sırf onu kaybedeceğim korkusuna, sevdiğinin kariyerine veya elindeki güzel imkanları değerlendirmesine engel olan biri esasında bencildir. Sadece kendisini düşünüyordur. Bundan sonraki ilişkilerinizde buna dikkat edin.
- Pişmanlık duymayın: Yaşandı bitti. Hiçbir şekilde yaşadığınız ilişkiden pişmanlık duymayın. Hele hele ilişki sizin yüzünden bitmediyse, asla ve asla kendinizi hırpalamayın ve zerre kadar üzülmeyin (en azından üzülmemeye gayret edin). Pişmanlık hissi, gerçekten suçlu olduğunuzda kendinizi düzeltmenin ve aynı hatayı tekrarlamamanın anahtarıdır. Ama sürekli, “acaba ben yeterince sevemedim mi” diyerek pişmanlık besleyip ardınıza bakmayın. Zaten aşk acısında genelde acıyı en fazla çeken taraf, vicdanen rahat olan ve vicdanen rahat olması gereken taraftır. Bunu unutmayın.
Uzun lafın kısası.
Dünyada aldatılan, terk edilen veya ilişkisi hüsranla biten ne ilk ne son kişisiniz. Hayatta olduğunuz sürece benzer durumları birkaç kere yaşamak zorunda kalabilirsiniz. Önemli olan, kendinize hakim olup yaşamaya devam etmektir. Bu dünyada şu ana dek 100 milyardan fazla insan yaşadı ve öldü gitti. Bunların hepsi “ruh eşini” bulup mutluluğa ermedi. Bunu şundan ötürü söylüyorum: Biz inançlı insanlar için dünya hayatı geçicidir ve ölüm, sadece bir duraktan ibarettir. Hayat ise genel anlamda doğumdan ölüme, ölümden ahirete uzanan sonsuz bir yolculuktur. Bu dünyada mutluluğa eremediysek ahirette illa ki o mutluluğu bulacağız demektir. O halde esas olarak odaklanmamız gereken şey, bu hayatı kaliteli şekilde yaşamak, iyilik ve güzelliklerle süslemektir. Olayın bir de şu boyutu var: Bir şeyi ne kadar çok isterseniz o şey sizin imtihanınız olur ve o şeyi arzulama oranınıza göre imtihanınız o denli şiddetli olur. O yüzden mutluluğu bir kişiye, sevgiye veya aşka indirgemek yersiz ve yanlıştır. İnsan, benim gibi, zor atlattığı aşk acısı sonrasında bunun farkına varıyor. Dolayısıyla başınıza gelen bu talihsizliği kişisel gelişiminizin bir parçası olarak kabul edin ve her şeyi olağan akışına bırakın. İlla kendinize bir sevgili aramak zorunda değilsiniz. Eğer sizin için uygunsa, zaten “doğru kişi” size gelecektir.
Yeri gelmişken bu “doğru kişi” kavramına da kısaca değineyim.
Doğru kişiyi bulduğumu nasıl anlayacağım diye soran insanlar görüyorum. Birinin “doğru kişi” olup olmadığını kesin olarak bilemeyiz ama bu kişinin aşağıda sıralayacağım niteliklere sahip olduğunu kabul edebiliriz. Doğru kişi, her şeyden önce sizin hemen her şeyde ve her konuda, asgari anlamda ortak noktalara sahip olduğunuz/olabileceğiniz kişi olarak tanımlanabilir. Bu kişinin, bence, sahip olduğu genel nitelikler şunlardır:
- Karakter sahibi,
- Kişiliği oturmuş,
- Olgun,
- Dürüst ve insaflı,
- Maddiyata ve dış görünüşe kıymet vermeyen,
- İnsanları, hayvanları ve doğayı seven,
- Sevdiği insanı her koşulda kıskanmadan destekleyen ve onun iyiliğini gönülden arzulayan,
- Sevdiği insanı incitmekten çok korkan ve bundan çekinen,
- Bulduğuyla yetinen, açgözlü olmayan,
- Ne istediğini bilen, ciddi, kararlı ve tutarlı,
- Gerçekçi, hiçbir şekilde ve hiçbir konuda karşısındakini aldatmayan, güvenilir,
- Bencil olmayan, kibirden, gösterişten ve israftan uzak ama dengeli oranda cömert olabilen,
- İnsanlara karşı kibar ve anlayışlı olan,
- Başkasının elindekine göz dikmeyen, kendi elindekilerin kıymetini bilip şükreden,
- Sevdiği insanın hatalarını kırmadan dile getirip o kişiyi hatalarıyla da sevebilen.
“Doğru kişi” dediğimiz kişide bu niteliklerin tamamı bulunmayabilir ama en azından birkaç tanesi, 3-5 tanesi falan bulunur. Kalp kendi gibi olanı sever derler. Buna dayanarak yukarıdaki niteliklerden hangilerine sahip olduğunuza bakın. Sonra doğru kişi olabileceğini düşündüğünüz kişiye bakın. Eğer büyük oranda aynı ortak niteliklere sahipseniz, muhtemelen doğru kişiyi bulmuşsunuz demektir.
Şu dış görünüş meselesini de açayım. İnsan, sevdiğinin yanına yakışmasını elbette arzular. Bunu arzulamak herkesin hakkıdır. Fakat burada anlaşılması gereken şey, bu arzunun sağlıklı ve yerinde bir ilişki için geçerli ve yeterli tek şart olmamasıdır. Yani, “birinin dış görünüşü olmazsa olmazımdır” demek size baştan kaybettirir. Dış görünüş de olsun ama ondan önce, yukarıda saydığım niteliklerin büyük çoğunluğu kişide bulunsun. Hatta dış görünüşten önce, mümkünse, yukarıdaki niteliklerin tamamı kişide bulunsun. Üstüne dış görünüşü de iyi olursa insan daha ne ister, değil mi? 🙂